Mehmet Çatakçı
TBMM Plan ve Büçe üyesi ve AK Parti İzmir Milletvekili Yaşar Kırpınar Dış İşleri Bakanlığı bütcesinde konuştu.
konuşmasında Türkiye”nin Yurt içi ve Yurtdışı terör olaylarını anlatan Kırpınar sözlerine şöyle devam etti.
Tabii, konuşmamın başında özellikle bir iki hususu ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye kırk yıldır yurt içinde ve yurt dışında PKK’ya karşı çok ciddi anlamda bir terör mücadelesi veriyor. Tabii ki bu mücadelemiz Kürtlere karşı değil, Kürtler bu ülkenin öz evladı, Türkiye Cumhuriyeti’nin de vatandaşlarıdır, bunu herkes böyle bilsin. Diğer taraftan, Hamas’a terör örgütü imasında bulunanları, yine, İsrail’i açık bir şekilde kınamayanları ve Osmanlı Devleti’nin varlığından rahatsızlık duyanları da burada özellikle kınadığımı belirtmek istiyorum.
, Etrafı krizlerle çevrili bir bölgede millî çıkarları ile tarihî sorumlulukları çerçevesinde sahada ve masada etkin bir varlık gösterdiğimizi sunumlarınızdan müşahede ettik. Türkiye’nin dış politika ilkeleri ve öncelikleri dünyadaki en büyük üçüncü diplomatik temsil ağına sahip bulunan Dışişleri Bakanlığımızın millî çıkarlarımızın korunması amacıyla yürüttüğü faaliyetlerin daha etkin kılınması için gerçekleştirilen düzenleme ve yeniden yapılanma çalışmaları, yakın çevremizdeki krizler ve bunlar karşısındaki ülkemizin izlediği politikalar, uluslararası yapı ve örgütlerle olan ilişkilerimiz, terörle mücadele alanında yürütülen çalışmalar, yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza yönelik hizmet ve desteğinin geliştirilmesi, dünyadaki gelişmelerin yakından izlenmesi ve bunların Türkiye’ye olası etkilerinin dengelenmesi çerçevesinde birçok alanda yapmış olduğunuz çalışmalar ülkemiz ve milletimiz adına gerçekten gurur verici. Her türlü dış etki alanından bağımsız, medeniyetimizin değerleri etrafında şekillenen, imkân ve kabiliyetimize dayalı, devletimizin ve milletimizin bütünlüğünü, güvenliğini ve refahını güçlendirmeyi hedefleyen ve bölgesinde bir çekim merkezi olan dış politikamız Türkiye Yüzyılı’nın da dış politikasıdır. Tabii, Türkiye olarak girişimci ve insani dış politikamızla Sayın Cumhurbaşkanımızın “Dünya 5’ten büyüktür.” şiarı ve “Daha adil bir dünya mümkündür.” anlayışıyla bir taraftan daha adil bir dünya inşa edilmesi için kapsayıcı, şeffaf ve hesap verebilir bir küresel yönetişim sisteminin tesis edilmesi için çaba sarf etmekteyiz. Onurlu, sabırlı, kararlı ve basiretli bir tavırla Türkiye’nin hak ve hukukunu her alanda güçlü bir şekilde savunuyoruz. Uluslararası planda fikirlerine başvurulan, önerileri dikkate alınan, kimi zaman arabulucu, kimi zaman kolaylaştırıcı olarak sorunlara çözüm üretebilen bir diplomatik güç hâline geldik. Büyük bir gururla ifade etmek isterim ki Türkiye diplomasisi son asırların en başarılı dönemini yansıtmaktadır. Ukrayna krizindeki tutumumuz, ülkemizin barışı, istikrarı, insanı ve insan hayatını merkeze alan dış politikasının en bariz örneğidir. Küresel ve bölgesel sorunların çözümünde inisiyatif alan yapıcı ve aktif bir siyaset uyguluyoruz. Gerilim peşinde koşmadığımız gibi, kimden gelirse gelsin, baskılara da boyun eğmiyor, milletimizin izzetine asla halel getirmiyoruz. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma, turizmden uluslararası diplomasi ve ilişkilere kadar ülkemizi asırlık kazanımlar sağladığımız alanlarda çıtayı daha da yukarıya taşıyarak yolumuza devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum.
Dört bir yanımızda savaşın, çatışmaların, gerilimlerin arttığı bir dönemde tüm taraflarla eşit, ahlaki, adil bir ilişki tesis ederek barış içerisinde, samimi gayret gösteren tek ülke konumundayız. Millî menfaatler, uluslararası ilkeler ve çok yönlü dengeler üzerinde hem masada hem sahada sergilediğimiz insani ve vicdani duruş giderek daha çok takdir topluyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” vizyonuna katkı sağlamayı hedefleyen, girişimci ve insani dış politikamız ulusal güvenliğimizi ve çıkarlarımızı teminat altında tutarken eş zamanlı olarak insanlığın ortak hedeflerine de artan ölçüde katkıda bulunmaya devam ediyoruz.
Gazze’ye yönelik İsrail vahşetinin de 7 Ekimden beri gündemimizin en üst sıralarında yer aldığını buradan bir kere daha ifade etmek isterim. İslam dünyasının Kudüs, Filistin, Gazze hassasiyetinin hep canlı kalması için tüm mekanizmalar sürekli işler hâlde tutuluyor. Bu mücadelede tek başımıza kalsak da Gazzeli mazlumları asla sahipsiz bırakmayacağımızı belirterek İsrail’in başlattığı terör saldırılarında şehit olan Gazzeli mazlumlara bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum. Gazze’de ve Lübnan’da kalıcı ateşkesin sağlanması ve insani yardımların engelsiz akışının temininin önceliklerimiz arasında olduğunu ve en önemlisi savaşın bölge geneline yayılmaması için gayret gösterdiğimizi buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum. Bu, sadece İsrail’in Filistinlilere, Gazze’de
yaşamış olanlara yapmış olduğu bir eylem değil, aslında bölgeyi yeniden dizayn etme, sözde vadedilmiş toprak hedeflerini gerçekleştirmek için düğmeye bastığı kendi hedeflerinin son aşamasıdır. Israrla Netanyahu ve çetesinin bu süreci devam ettirmesinin sebebi sadece bir hükûmetin tavırlarıyla izah edilebilir bir şey değildir.
Öte yandan, Rusya-Ukrayna savaşının herkesin gözleri önünde büyük bir insani trajediye dönüştüğünü belirterek savaşın başından itibaren adil bir barışın tesisi için gayret gösterdiğimizi de bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Diğer taraftan, Azerbaycan ve Ermenistanla birlikte Güney Kafkasya’da kalıcı barış ve istikrar adına önemli fırsatlar yakaladık. Balkanlarda yürüttüğümüz yapıcı diplomasi ve Orta Doğu’da barış, istikrara yönelik girişimler sayesinde bölgesel rolümüz daha da pekişmiş durumda. Bir diğer kritik bölge de tasada ve sevinçte bir olduğumuz Türk dünyasıdır. Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ilişkilerimiz sürekli gelişiyor ve serpiliyor.
Komşularımız Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklerken, bu iki ülkenin topraklarından ülkemizi hedef alan her tür tehlikeye karşı kararlılıkla mücadele ediyoruz. PKK-PYD/YPG, DEAŞ, FETÖ gibi terör örgütlerine karşı verdiğimiz mücadele sadece Türkiye’nin değil, bölgenin de güvenliği için.
Öte yandan, savunma sanayisinde muhatap olduğumuz gizli-açık pek çok ambargoya rağmen nereden nereye geldiğimizi aziz milletimiz çok yakinen biliyor. İnsansız hava araçlarında dünyanın ilk üç dört ülkesi arasında yer alıyoruz. İHA ve SİHA satışı sayısında ise zirvede Türkiye olarak beliriyor. Bu millet değil kendinin, bütün coğrafyanın, mazlum ve mağdurların, ezilenlerin, kimsesizlerin, hatta tüm insanlığın umudu bir millettir.
Değerli milletvekilleri, çok Saygıdeğer Bakanım; özellikle, konuşmamın bu bölümünde, hem geçmişle hem de gelecekle ilgili, vaktimin müsaade ettiği ölçüde bir analizimizi de paylaşmak istiyorum sizlerle: Cumhuriyetimizin ilk asrını geride bıraktık; nice zor, nice netameli, nice fırtınalı günleri hep birlikte geride bıraktık. Yoksullukların yaşandığı bir asrın sonunda, çok şükür, bugün tam manasıyla güçlü ve büyük bir Türkiye istikametine doğru yürüyebilen, her alanda ayağını yere sağlam basabilen bir Türkiye’ye kavuştuk. Bu süreç içerisinde, bu mücadelenin en başından itibaren buraya gelinmesinde emeği geçen herkese şükranlarımızı ifade ediyorum. Bir asır içerisinde bu kadar zorluklardan çıkıp da nasıl buralara geldiysek bundan sonra da daha ilerilere gideceğiz.
Birlik ve beraberlik içerisinde, en zor şartlar altında millî hedeflerde bir araya gelebilmeyi başarmış ve bu istikamette başarılı sonuçlar alabilmiş de bir milletiz. Bizler, çok partili siyasi hayatımızda karşımıza çıkan zor zamanlardan geçmişiz, bedelinin dünyada en ağır ödendiği demokrasilerden birine sahibiz. Her şart altında, zor mücadelelerin içinde dahi farklı fikirleri bir araya getirerek bu farklı fikirlerin yarışmasından ülke hayrına olacak sonuçları çıkarmayı başarabilmiş bir milletiz. En önemli kazanımlarımızdan birinin de demokratik uzlaşma kültürü olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, Türkiye en zor şartlarda bile hep kendisine hedef olarak kalkınmayı koymuştur. Yokluk içerisinde bile “Nasıl fabrikalarımızı kurabiliriz? Nasıl Türkiye’nin ekonomik gelişimini sağlayabiliriz? Nasıl teknoloji alanında ileriye gidebiliriz?”in mücadelesini vermişizdir. Ne yazık ki her zaman bu mücadeleyi önlemek isteyen dâhilî ve haricî birtakım unsurların olduğunu, önümüze taş koyduklarını, özellikle Nuri Killigil’den itibaren Türkiye’nin millî teknoloji hamlelerinin engellenmesi için hangi oyunların oynandığını çok iyi biliyoruz. Buna rağmen, Türkiye bu hedeflerinden asla vazgeçmemiştir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, diğer hatiplerin de değindiği gibi önümüzde yeni bir süreç, yeni bir dönem var. Bizim açımızdan tarihsel olarak bu dönemin önemini cumhuriyetimizin 2’nci asrı… Yani her alanda sözü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye’nin yüzyılı olmasını beklediğimiz 2’nci asrına girmiş bulunuyoruz. Her alanda yenilenme, güçlenme ve elimizdeki bütün imkânları en iyi şekilde kullanarak Türkiye’yi bugün olduğu yerden daha ileri noktalara inşallah hep birlikte götüreceğiz. Her hâlükârda yine zor dönemlerle karşılaştığımızda ne birlik ve beraberlikten ne demokratik uzlaşma kültürümüzden ne de kalkınma hedeflerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Bu dönem bizim için millî olarak 2’nci asrımıza girişimizin vermiş olduğu büyük bir motivasyon kaynağıdır.
Diğer taraftan da dünyanın yeniden altüst olduğu, yeniden yapılandığı bir düzenin kurulmaya çalışıldığı bir dönemin de başındayız. Hiç şüphesiz, bu dönem içerisinde Türkiye’nin fikir ve kanaat merkezlerinin çok aktif bir şekilde çalışması da tarihî bir sorumluluk ve zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri, 1945-1990 arası soğuk savaş dönemlerini hepimiz biliyoruz; iki kutuplu dünyadan bahsediyorum. Yine, yakın dönemde, 90’ların başında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla yeni bir dönemin başlangıcı olan iki kutuplu sistemin çöktüğünü ve bunun yerine tek kutuplu bir sistemin devreye girdiğini hep birlikte müşahede etmiştik.
2022’nin yaz aylarında, aynen Berlin Duvarı’nın yıkılışı gibi, insanlık tarihî bakımından fevkalade önemli bir gelişme oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nin apar topar Afganistan’dan ayrılış görüntülerini hep birlikte hatırlıyoruz; orada helikopterin, uçağın sağından, solundan dökülen garibanlar çökmüş bir dünya sisteminin de aslında görüntüleriydi. Bu durum, Amerika Birleşik Devletleri’nin tek kutuplu dünya sisteminin sona erdiğinin, düzensizliğin olduğunun da açık bir göstergesi olarak gözüküyordu. İşte, bu gelişme, önümüzde yeni bir dönemin kapılarını da bizlere aralıyor. Bu dönemin birçok özelliği var ama en başta gelen özelliği, buradan sonraki süreç artık çok kutuplu bir dünyanın hâkim olmasıyla şekillenecektir yani birden fazla güç merkezlerinin, birden fazla denklemlerin ortaya çıkacağı bir dünyaya doğru hep birlikte gidiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde en etkili olan, en büyük avantaja sahip olan ülkelerden biri de Türkiyedir. Sadece politik konumu itibarıyla değil, sahip olduğu potansiyel, önünde kendini bekleyen imkân ve fırsatlarıyla yeni bir dünya düzeninde etkili olmaya namzet bir ülkedir. Mesela havacılık alanında, millî savunma sanayisi alanında bir tüfeğin kurşununu üretemeyen bir Türkiye’den bugün herkesin hayranlıkla izlediği bir Türkiye’ye gelinmiştir. Dolayısıyla, bu kadar büyük imkân ve fırsatları olan Türkiye için önümüzdeki dönem bu nimetlerden istifade edeceğimiz bir dönem olacaktır. Bu süre içerisinde hiç şüphesiz bizim hem siyaset dünyamızın hem de akademi dünyamızın en önemli sorumluluklarından biri de oluşacak yeni dünya sisteminin adil bir şekilde oluşması için fikir üretmek ve tekliflerini ortaya sunmaktır. Bakın bugün dünya iklim değişikliklerinden çatışmalara, işgallere, küresel ölçekte dünyanın her tarafını ilgilendiren göçmen krizlerinden yabancı düşmanlığına kadar her alanda yoğun problemlerle dünya boğuşmaktadır. “Dünyadaki hangi sorunu nasıl çözeriz?” diye düşünecek olsak hepimizin aklına küresel bir kurum geliyor. Kıtlığı önlemek için Dünya Gıda Örgütü diye bir kuruluş var. Anlı şanlı büroları ve çalışanları olan BM kuruluştur ama maalesef sadece kâğıt üzerinde bir kuruluştur. Hâlâ dünyanın birçok yerinde, hele hele iklim krizinin tesirleriyle birlikte açlık, yüz milyonları ilgilendiren derin bir insani kriz hâline gelmişken, maalesef çözüm bulunamamış ve bu kurumun hiçbir işlevi de yoktur. Örneğin, dünyada göçmen meselesini halletmek için Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği diye bir kurum var ama bu kurum, dünyadaki göçmen meselelerini halledebilecek en ufak bir yeteneğe ve ufka sahip değildir. Ayrıca, dünyada barışın sağlanması, çatışmaların önlenmesi için Birleşmiş Milletler diye kocaman bir bina ve onun Birleşmiş Milletler içerisindeki muhteşem bir BM Güvenlik Konseyi var ama Birleşmiş, Milletler Güvenlik Konseyi dünyanın hiçbir yerinde hiçbir çatışmayı önleyememektedir. Ayrıca, dünyanın bu çatışmalı bölgelerine gitsinler diye birtakım Birleşmiş Milletler Barış Gücü Misyonları göndermiştir. Bunların da çoğu hemen hemen işlevsiz ve fonksiyonsuz hâle gelmiştir. Bir de Uluslararası Adalet Divanı vardır, uluslararası adalet davalarının görüldüğü bir mahkemedir. İsrail’in soykırım yapmasına ve İsrail’in aleyhine kararlar çıkmasına rağmen hiçbir kararı uygulanamamıştır. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların da aynı konumda ve durumda olduğunu belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bakıyorum, bu kurumlardan hangisi istikrarlıdır, hangisinin meşruiyeti vardır, hangisinin insanoğluna herhangi bir güvence verdiği görülmüştür? Dolayısıyla bunların hepsi çalışmaz, görev yapamaz hâle gelmişlerdir. Anlaşılıyor ki bundan sonra ne uluslararası sistem eskisi gibi devam edecek, ne de İsrail bu şekilde saldırganlıklarını artık sürdürebilecek. Filistin davası için inşallah yeni bir dönem başlayacaktır. İsrail artık işlediği suçlar dolayısıyla hiç kimsenin savunamayacağı bir noktaya gelmiştir. Yeni bir küresel sistemin kurulmasının artık zamanı gelmiştir. 50 bini aşkın masum sivil kadın, çocuk öldüren İsrail Hükûmetinin bu uygulamaları dolayısıyla Birleşmiş Milletler üyeliğinin de askıya alınması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; dünyada yeni bir sistem kurulmasının vakti artık gelmiştir ve geçiyordur. Allah’ın izniyle burada Türkiye’nin öncü olacağı aşikâr bir şekilde gözükmektedir. Türkiye’nin siyaseti ve Türkiye’nin gücü bu konuda hayati ve tarihî bir rol oynayacaktır. Esas mesele, sistemi değiştirmek için bizim üzerinde durmamız gereken konu, dünya sistemini var eden bugünkü kurumların zihniyeti artık çökmüştür, bunu iyi görmek lazım. Değer
yargıları çökmüştür. Dolayısıyla, yeni sözün, yeni bir bakış açısının, yeni bir insani teklifin bütün insanlığı, 8 milyar insanı kapsayacak bir teklifin hazırlanması ve dünyaya sunulması gerekmektedir. Yeni bir dünya kurulacaksa şüphesiz şu anki sistemin en temel yanılgılarından birisi olan, haksızın hakkını almak üzere kurulmuş olan uluslararası sistemin kodlarından mutlaka uzaklaşmak, hatta bu kodları tamamen silmek, güçlünün hakkının alındığı değil haklının hakkının alındığı ve teslim edildiği bir bakış açısının ortaya konulması lazım. Önümüzdeki süreçte, çok kutuplu dünya düzeninde önemli güç merkezlerinden birisi mutlaka Türkiye olacaktır. Kurulan yeni düzende, elbette uluslararası örgütlerde konumlandırılacaktır
Sayın Bakanım, birden fazla, Birleşmiş Milletlerden fazla, IMF ve benzeri kurumlarınında artık çöküş içerisinde olduğunu, sizin vizyonunuzun ve misyonunuzu da bu süreç için, ülkemiz için bir şans olduğunu, yine bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın, dünya liderimizin ülkemizin başında olmasının yüzyılın bir fırsatı olduğunu ifade ediyor, bu sürecin, ülkemizin, dünya insanlığı için ve dünya barışı için barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum”dedi.